Ya Evde Varsan?

Sevgili Okuyucum,

Sen bu satırları okuduğunda, ben belki de karakolda olacağım. Ne demişler:

“Karakolda ayna var, ayna var.
Kız üst katta komşu var, komşu var.”

Pandemi döneminde apartman kavgalarının, polis çağrılarının çoğaldığını biliyor muydunuz?

“Lanet olası federaller.”

İnanması gerçekten çok güç; ama yaklaşık bir yıldır evcilleştik. Bunun getirdiği pek çok şeye bir şekilde alıştık. Bildiğimiz şeyleri tekrar tekrar konuşmaya gerek yok. Bu güncellemeyle yaşamaya çalışıyoruz işte. Bir önceki cümlenin gizli öznesine dikkatinizi çekmek istiyorum, dostlarım: BİZ! Evet, hep birlikte yaşamaya çalışıyoruz. Nasıl ki, evrende yalnız değiliz; apartmanda da yalnız değiliz. Birbirimize duyarlılık göstererek; özgürlük sınırlarımızı diğerlerinin hakkını gasp etmeyecek şekilde çizmemiz şart. Ama tabii kime anlatıyorum?

Yaklaşık 9 yıldır aynı evde oturuyorum. Taşındığımda, üst katımda yalnız yaşayan, son derece medeni bir kadın vardı. Zaten tüm gün ikimiz de işteydik; akşam saatlerinde de birbirimizin evde olduğunun farkına bile varmazdık. Açık konuşmak gerekirse, benim için ideal komşu tam da budur: Yalnız yaşayan, karşılaştığımızda selamlaştığımız, birbirimizin evine girip çıkanı merak etmediğimiz, ayakkabıları dışarıda; paspasın üzerinde biriktirmediğimiz…

“Açeydim gollarımı, gitme diyeydim.” 😢

Elbette, hiçbir rahatlık cezasız kalmaz. Bir süre sonra komşum evi boşalttı ve yerine iki küçük erkek çocuğu olan bir aile piyanolarıyla birlikte taşındı. Şurada anlaşalım: Zamanında ben de piyano dersi aldım, bileğimi incitince bırakmak zorunda kaldım. Dolayısıyla, makul saatlerde çalınması koşuluyla, apartman içinde hiçbir enstrümana karşı değilim. Karşı olduğum şey, yeteneksizliği kabullenmemek. Ebeveynlerinde de maalesef böyle bir durum söz konusuydu. Israrla, büyük oğullarına piyano çalmayı öğretmeye çalışıyorlardı.

Bir süre sonra, şöyle bir rutinimiz oldu: Çocuklar evin içinde koşturuyor, anne bir şekilde oğlanı piyanonun başına oturtuyor, çocuk notalara rastgele basıyor, anne bir parçayı öğretmeye çalışıyor, çocuktan randıman alamayacağını anlayınca kendisi tuşlara sert sert basarak bir şeyler çalıyordu. Yukarıda saçma bir inatlaşma sürüyordu.

Yaklaşık 2 yıl boyunca o çocuk o parçayı çalmayı öğrenemedi dostlarım. Artık takıldığı yeri ezberlemiştim. “Hadi be, olacak bu sefer, ha gayret paşam.” diye kendisini telepati yoluyla gaza getirmeye çalışsam da, cık! Taşındıkları güne kadar hiçbir gelişme gösteremedi yavrucak. Evet, taşındılar. Ve siz burada hikâyenin bittiğini sanıyorsunuz değil mi? Müsaadenizle biraz güleceğim.

Taşınmalarının üzerinden çok geçmemişti ki, camdaki “Kiralık” ilânının kaldırıldığını gördüm. Bildiğim bütün, “Bekâra ev” dualarını okumaya başladım. (Error: Dua read olamadı.) Derken, apartmanda bir hareketlilik olmaya başladı. Karşı bloktan, birtakım insanlar üst kata birtakım şeyler taşıyorlardı. Buraya kadar sorun yok. Dikkat çeken, karşı bloktan kaçarcasına, poşetlerle taşınmalarıydı. Evet, doğru düzgün bir koli, ambalaj malzemesi vs. yoktu. Yaşlı bir kadın, kırık lambaderi koltuğunun altına almış, o şekilde geziyordu. Bir günde bitecek olan taşınma, on gün filan sürdü. Tuhaflık, kendini belli etmeye başlamıştı.

Yerleşme süreci bitikten sonra, iki çocuklu bu ailenin eve alışması oldukça kısa sürdü. Abla ve erkek kardeş, evin altını üstüne getirmeye başlamıştı. Evin bir ucundan diğerine çığlık çığlığa koşturmaları, ablanın kıskançlık krizlerine girip kardeşini ağlatması, kendisinin tepinerek ilgi çekmeye çalışması, 02.00’den sonra sürtüne sürtüne yer değiştiren mobilyalar, 22.30’dan sonra deli gibi top oynamaları ve tüm bunları körükleyen baba bireyi… Aile planlamasının önemini anlatan kamu spotu gibiler, yemin ediyorum.

Duanın bittiği yerdeyiz.

Çocuğu ya da çocukları oyalamak, onlara faydalı aktiviteler bulmak hiç kolay değil. İnanın, farkındayım. Apartmanda birçok çocuklu aile var bu arada. Hiçbiri böyle anormal değil. Piyango bize vurmuş belli ki. Anne değilim; ama etrafımda çok ilgili anneler ve onların yetiştirdiği çocukları görüyorum. Gerçekten onları dinliyorlar, isteklerine kulak veriyorlar, nasıl davranmaları gerektiğini öğretiyorlar. Sonuçta çocuk da, bunları sünger gibi emiyor ve aklı başında bir birey olarak yetişiyor. Çünkü çocuk, ailenin aynasıdır.

Kendini tamamen işine vermiş bir anne, ilgilendiğini zanneden ama azdırmaktan başka bir işe yaramayan bir baba. Anne, işten geç saatlerde dönüyor diye, baba onun rolünü de üstlenmeye kalkmış ve çocukları daha fazla şımartmaya başlamıştı. En sonunda, çocuklarına pazarcılık oyunu bulmuştu. Çocukları, “Domateeeees, bibeeeeer, kabaaaaaak. Geeeel geeeeel!” diye bağırttırıyordu. Şimdi düşündüm de, kadın eve gelmemekte haklıymış galiba. 🤔

“Kol kırılır, yen içinde kalır” deyimine tepki olarak doğan çok sevgili (!) komşularımızın özel hayatına da dahil olduk. Kadının bir gece eve geç gelmesi ve sanırım bununla ilgili bir yalan söylemesi, adamı resmen çıldırtmıştı. Ezik ve kifayetsiz görünen adamın içinden canavar çıktı. Bağırışları tüm Sarıyer Belediyesi’nden duyulan adam, konuştukça sinirleniyordu. Kadın da durur mu? Yapıştırdı cevapları. En sonunda birbirlerine bir şeyler fırlatmaya başladılar. Bir şeyler derken, yastık gibi naif şeylerden bahsetmiyorum. Sandalye ve sehpaların su gibi aktığı bir gece oluyordu. Saat olmuş 00.00, uyumak gibi bir şey söz konusu değil zaten. Biz de kavganın içindeyiz, çaresizce bitmesini bekliyoruz. Allahım nereye düştük biz ya? 😢

Bunlar bir süre sonra ayrı yaşamaya başladılar. Baba, bir süre ortadan kayboldu. Çocuklar biraz sakinleşti derken; Allah kahretsin ki, bu erkek birey, ilgili baba çıktı. Müsait bir zamanda gelip, kudurtup gidiyordu. Üstelik, gelmediği günlerin de açığını kapatmaya çalışıyordu. Kendisi de bağıra çağıra eğlenince, iyice beter bir şey oldu.

Komşu terörü tam gaz devam ederken, baktık olacak gibi değil; sustukça azıtıyorlar. En sonunda, kibar bir şekilde kendilerini uyardık. Karşılığında, “Hmm, ok.” gibi bir tepki aldık. Dostlarım, şu tepki en sevdiğiniz insandan bile gelse hayattan soğutur. Sonuçta anladık ki, bunlar insan değil; laftan anlamayacaklar. Biz de, çeşitli araç gereçlerin yardımına başvurduk. Merdaneyi kalorifer borusuna vurmak suretiyle tepkimizi belli ettik. İnanır mısınız, konuşmaktan daha etkili oldu. Şimdi, en azından iki gün ses çıkmıyor. Ama merdanenin etkisi geçince, yeniden başlıyorlar; biz de kendilerine ilave doz uyguluyoruz. ☺️

Her derde devâ.

Şu an bu satırları yazarken bile, deli gibi bağırıp tepiniyorlar. Yemin ediyorum, karakolluk olmamıza şu 🤏 kadar kaldı. Sözlerime burada son verirken, kendilerine yazdığım şiiri sizinle paylaşmak isterim. Sabır dileyen dualarınızı bekliyorum. 🤲

“Küçük bir kız çocuğu tepiniyor üst katta
İşten gelmişim, kaldırmıyor bu kafa:(
Sakinleşmeye çalışıyorum
Sanki bilerek yapıyor kerata

Aslında onu da kudurtan belli
Kaç kere uyardım baba denen herifi
Belli ki boşa uğraşıyorum
Bir türlü basmıyor beyni

Garip Göksu sonunda vurur tavana
Demek ki bu işe de yarıyormuş vileda
Tüm kalbimle dua edeceğim,
İnşallah verirler yatılı okula.”

Kiip in taç! 🤙

No Comments

Post A Comment