23 Oca Saçmalamak da Sevdaya Dahil.
Merhaba! 🙋♀️
Görselden de anlayacağınız üzere, bugün biraz duygusal mevzulardan bahsedeceğim. En azından, öyle başlayacağım 🙂
“Bana hormonlarımın bir oyunu mu bu?” dedirten âşık hallerimizden daha şapşal bir dönem varsa, o da aşk acısı çektiğimiz dönemdir. Aradaki fark, ilk dönemi son derece mutlu, hafif sarhoş, aşırı olumlu bir şekilde geçirmemizken; ayrılık sonrasını Allah belamızı vermişçesine sarhoş, depresif, bezmiş halde yaşamamızdır. Gördüğünüz gibi, sarhoşluğu ortak paranteze aldım, beni gidi beni…:)
Ayrılık acısını hepimiz farklı farklı yaşasak da, temelde iki tipte inceleyebiliriz. Birincisi; sosyal medyada, tüm yurt ve yurtdışı temsilciliklerimizde partnerine hunharca laf çarpanlar…
İmâlı, beddualı şarkılar paylaşırlar. Ayrılığı asla kabullenememişlerdir. Son sözü söyleyememenin acısıyla kavrulmaktadırlar. Onlara göre önemli olan, bir insanın ya da ilişkinin yitirilmesi değil; egolarının tatmin edilememesidir. Ayrıca; genellikle içki masasında ağlanır, kankalarla beraber ex-partnerin gelmiş ve geçmişine hürmetler bildirilir. Bununla da yetinilmez; ilgili kişi, İnterpol’e taş çıkartacak şekilde takip edilir ya da ettirilir. Oldukça yorucu, yıpratıcı bir süreçtir. Hesabın kapatılması uzun sürer; kişi, yeniden başlamak için gerekli enerjiyi bulmakta çok zorlanır. İyileşme süreci bir türlü tamamlanamadığı için, o hesabı hiç kapatamayacak ölçüde takıntılar da geliştirebilir. (Allahım sen koru -tahtaya vuruş- 👊)
Gelelim ikinci yolu seçenlere… Ben, her zaman bu grupta oldum. İlişkinin bittiğini zor da olsa kabullenip, karşı tarafı yormadan, efendi gibi acılarını çekerler. Beraberliğin bir mahremi olduğuna inanır; eski sevgiliyi ve onunla yaşananları içki masasına meze diye koymaz. Acı kabullenildiği için yas döneminin evreleri de daha çabuk aşılır; makul bir süre sonunda, gerçek bir iyileşmeden söz edilebilir. Yine de, tavsiye edilen özleme şekli, “arada” iken; icra edilen, “her gün”dür. 🙄
Böyle zamanlarda, acı çekmiyormuş gibi davranmak da yanlıştır. Üzülmeyi, zayıflık olarak düşünmek ve sürekli “ertele” düğmesine basmak çözüm değildir. İyileşmek için en önemli adım, kabullenmektir.
Aşk acısında, “master degree” yapmış biri olarak söyleyebilirim ki, hep yalnız ağladım. Eşya toplarken, dağıtırken, yakarken, geri verip/alırken, yüzüğümü çıkarırken, bütün bunları yapmak zorunda kaldığım için kahrolurken, her şeyi tek başıma göğüslemek daha kolay ve normal geldi. Kimse, ilişkideki detayları bilmedi. Mahremiyeti, saygıyı her zaman en üstte tuttum. Kimsenin arkasından kötü söz söylemedim. Daha yüksek mevkilerdeki yetkililere güvendim. (Only ilahi adalet can judge me.)
Alkol, genellikle bende gevşetici, eğlenceli bir etki yaratır. Eğlenirim, eğlendiririm. Özellikle rakı masasında, ağlamanın çekilmez bir şey olduğunu bilirim. Kendi kendime süreci tamamlayıp, bana kattıklarıyla yoluma devam ederim. Peki, bu süreçte her şey bu kadar pürüzsüz mü gidiyor? Hiç mi tuhaf davranmıyorum? Hmm… Sizi biraz aşağıya alalım.
– İş çıkışı bindiğim takside, taksicinin akşam trafiğini fırsat bilerek kendini överek flörtleşmeye kalkışması, ilişkilerden lafı açması sonucunda eski sevgilimden ve ayrılık nedenlerimizden bahsetmem, adamın ısrarla “Ama kaç ay olmuş, unutulur elbet. Acaba bu hafta hangi filmler var sinemalarda?” demesine, “Bilmem, ben tüm hafta sonu ağlayacağım zaten.”şeklinde cevap verip ilk müsait yerde inmem…
– Arkadaşımın, bana moral olsun diye, beni Cumartesi akşamı Beyoğlu’nda sokak arasında bir bara götürmesi, karşı bardaki garsonu eski sevgilime benzetmem, benzetmekle kalmayıp o olduğuna inanmam ve arkadaşımı da buna ikna etmeye çalışmam, arkadaşımın itirazlarına kulak asmamam, gidip konuşmaya kalkmam, bir başka arkadaşımın telefonla olaya dahil olması, “Kaç tane içti bu? Dur ben geleyim de eve götürelim artık.” şeklinde paketlenip eve getirilmem…
– Evde yalnız olduğum bir akşam, balkonda mini çilingir sofrası kurmam, bilgisayarımdan müzik açmam, Tarkan’ın “Alaturka” şarkısını yüksek sesle söylerken karşı apartmanın balkonundan birkaç kişinin bana eşlik ettiğini fark etmem, şok olmam, ben susunca onların devam etmesi, birbirimize kadeh kaldırmamız, dört şarkı boyunca bu şekilde devam etmemiz, benim mahalle DJ’ine dönüşmem…
– Durup dururken Twitter hesabı açmaya karar vermem, o sırada Metin Arolat’ın “Ayrılık Olmaz” şarkısına efkârlanmam, açtığım Twitter hesabından Metin Arolat’a ulaşmam, adama övgüler yağdırmam, kendisinin mahcup mahcup cevap vermesi ve onlarca kez teşekkür etmesi, ertesi sabah hatırlayıp çok utanmam…
– 6 kadeh rakı içip, gecenin 02.30’unda zil zurna halde tek başına taksiye binip eve dönmem, normal zamanda yürürken çok dikkat ettiğim topuklu ayakkabılarımla evin merdivenlerinden neredeyse hoplaya zıplaya inmem…
– Kendime bir hobi bulayım derken, makyaj tekniklerini öğrenmeye başlamam, şu sıralar çok ünlü olan bir makyaj sanatçısıyla tanışıp samimi olmam, hobimin çıkış noktasından bahsetmem ve kendisinin tüm eğitim seminerlerinde benden ve ayrılık acımdan bahsetmesi, birçok makyaj artisti tarafından gıyaben tanınmam…
– “Biraz temiz hava alayım, iyi gelir.” diyerek düşüne düşüne yürümeye başlamam, neredeyse dalağımı şişirecek raddeye gelip oturmaya karar verdiğimde banktaki yazıyı görüp, belediye değiştirdiğimi fark edip, şok geçirmem…
– Danışmanlığını yaptığım firmaların birinde, iki isimli bir çalışanın isimlerinden birinin eski sevgiliye ait olması, çocuğun aslında diğer ismi kullanması ve bunu benden özellikle rica etmesine rağmen, ısrarla kendisine malum isimle hitap etmem….
– Dalgın bir akşamımda, daire kapısının anahtarını takarken yamultmam, anahtarı bir türlü çevirip çıkaramamam, babamın çilingiri alıp gelmesi, bu sırada paniklediğim için kapıcının kapı arkasından beni sakinleştirmeye çalışması, hiçbir işe yaramadığını anlayınca yatak odasının penceresine dışardan merdiven dayamak suretiyle pencereden eve girmesi, bu sırada kapı kilidinin komple sökülmesi, o gece kilitsiz bir tahta kapıyla uyumak zorunda kalmam…
– Ve son olarak… Kendisi için aldığım bir hediyeyi bir süre saklamam, artık veremeyeceğime emin olduğumda o hediyeyi, gittiğim kafedeki kitap raflarından birine, bulanı mutlu edecek minik bir notla bırakmam…
Gördüğünüz gibi; saçmalamak da sevdaya dahil. Tünelin sonunda iğne ucu kadar umut olsa bile, peşinden gitmeye değer be! Yeter ki, acısı çalışmadığımız yerden gelmesin; kavuşma ihtimali eksilmesin. Mücadele edemeyeceğimiz bir durumla bizi sınamasın. Bundan sonra, tüm şapşallıklarımın ve şapşallıklarımızın bahanesi yalnızca mutluluk olsun. Güzel kalpler birbirini bulsun. 🤗
Görüşürüz! 👋
Dipnot: Bu yazıda hiçbir eski sevgiliye zarar verilmemiştir.
No Comments