Fincan Dili ve Edebiyatı

“A be atasın şuraya üç beş bi’ şey de falına bakayım.”

Çoğumuzun fal ile tanışması, aşağı yukarı bu cümleye benzer ifadelerle oldu. Bunun dışında, altın günlerinde ya da kadınların çeşitli vesilelerle bir araya gelişlerinde de bu eğlenceye rast geldik. Falın tarihçesini filan anlatacak değilim elbette; bugünkü meselemiz, bu işlerin bizi nasıl etkilediği.

Fal bakmayı / baktırmayı ilk kez nereden duydum, nasıl keşfettim; hiç hatırlamıyorum. Sanıyorum liseyi bitirdikten sonra, özellikle Beyoğlu taraflarında arka arkaya açılan fal-kafelere arkadaşlarımla gitmemizle birlikte, bu aktivite hayatımıza girdi. “Melekler Kahvesi”, “Kadınlar Kahvesi” ve “Symbol”’de içtiğimiz minik fincanlı kahvelere haftalık harçlığımızı bırakmak, o dönem çok mantıklı ve eğlenceli geliyordu. Çünkü ergen ve saftiriktik.

Tersten bakınca bir şeye benzer mi acaba? 🤔

O kafelerdeki ablalar, o kadar güzel umut tacirliği yapıyorlardı ki, etkilenmemek mümkün değildi. Özellikle üniversite sınavı öncesinde; gideceğimiz okulu, gireceğimiz çevreyi ve bizi bekleyen beyaz bloknotlu prensleri dinledikçe rüyalara dalıyorduk. Aramızda, “Nasılsa devlet üniversitesini tutturamayacakmışım, çok kasmayayım ben o zaman.” diyen arkadaşlarımız bile oldu. 🤦‍♀️ İlginçtir, gerçekten de kazanamadılar. Tabii ki test çözmeyi bırakmalarıyla alakası yok, saçmalamaaa…:)))

Bana söylenen şeyleri tek tek hatırlamıyorum elbette; ancak fallar tutsaydı 2007 yılında evlenmiş, yarım yamalak bir iş hayatını idare etmeye çalışan, iki çocuk annesi bir kadın olmuştum. Yani gördüğünüz gibi isabet oranı, kocaman bir sıfır. (Şükürler olsun 🤲)

Üniversiteye başladığımızda, fal-kafeler iyice yaygınlaşmıştı. Dolayısıyla artık fal meselesi iyice popüler bir hale gelmişti. Okuldaki erkekler, kız tavlamak için kahve fincanı kovalıyorlar ve her ne hikmetse, kendi isimlerindeki bir ya da birkaç harfi bir kalp figürüyle beraber gördüklerini iddia ediyorlardı. İtiraf etmeliyim ki; bu durum, benim başıma gelmese de birçok çiftin bir araya gelmesine vesile olmuştu. Benim başıma gelen, biraz daha trajikti: Evlilik planları yaptığımız eski sevgilimin, çok yakın kız arkadaşıyla tanışmak ve bir başka arkadaşımızla aralarını yapmak amacıyla hep birlikte bir kafeye gidelim dememiz, kızın ısrarla fal baktırmak istemesi, bu bahaneyle bizim onların arasını ısıtmaya çalışmamız, falcının da bu minvalde şeyler söylemesi, finalde o kızla çocuğun arasında hiçbir şey olmaması ve eski sevgilimin o çok yakın kız arkadaşıyla önce birlikte olmaya başlaması, akabinde evlenmesi… Nasıl?

“Senin en güzel yerin, kahverengi gözlerin.”

Bu son olayla, fal konusunu tamamen kapatmıştım. Genellikle, ayrılıklardan sonra kadınlarda sık sık fal baktırmak gibi davranışlar gözlenir. Dediğim gibi, ben tamamen soğumuştum. Ta ki, ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştığım biri, beni resmen okuyana kadar.. (Veyselciğim, buralardaysan çok sevgiler…) Çok boğulduğum ve önümü göremediğim bir anda, farklı şehirlerde yaşamamıza rağmen, tesadüfen bir araya geldik ve beni hayretler içerisinde bıraktı. Beni, bana uzun uzun anlattı. Hatta zaman geçtikçe, gelecek hakkında da çok isabetli tahminlerde bulunduğunu gördüm. Ve ben o gün, fala değil ama; içgörü denen şeye inandım. Siz de olsanız, siz de inanırdınız.

Veysel o gün bana, “Sende de var bir şeyler. Kullan bu altıncı hissini.” dedi. O zamanlar bunu çok ciddiye almamıştım. Evet, empati duygum çok yüksektir. Ama fal? Yok artık! Gelin görün ki, bu işe meraklı olan arkadaşlarım vardı ve ben Veysel’in bu yorumunu ağzımdan kaçırma gafletinde bulundum. Ondan sonra, her buluşmamız bir seans halini almış, her sohbetimiz fincan kapatmayla şenlenir olmuştu. Elbette, arkadaşlar arasında falın hiçbir ciddiyeti yoktu. Birbirinin yediği her haltı bilen insanlar, birbirleri hakkında ne söyleyebilirdi ki? “Bak, haneye yakın bir köpek var, o dost demek. Ama sırtını dönmüş. Kuzenin herhalde bu. Hani geçen birbirinize girmiştiniz. Aaa bak, para var. Geçen aydan eksik aldığın maaşı alacaksın bence.” Böyle fal mı olur be?

Akmerkez’deki fal seansımdan bir kare / Şubat 2018

Bir gün, bir tanıdığın fincanında tişörte benzer bir figür görmem, “Tişört mü alacaksınız siz?” diye sormam ve kendisinin ertesi gün beni dehşet içinde arayarak, “Göksu Hanım, arkadaşım aradı. İhraç fazlası tişört satan bir yer bulmuş, bana da birkaç parça almış. Nasıl bildiniz?” demesiyle ünüm (!) yayılmaya başladı. Tesadüf olduğunu anlatamadım; aile bireylerinden bile kahveli sohbetler için mini baskılar görmeye başladım. O kadar ki, yurt dışında yaşayan akrabamızın bile kulağına gitmişti. Yıllarca çok önemli, kritik mevkilerde çalışmış ve yaşadığı ülkede tanınan o koskoca adam, İstanbul’a geldiğinde bana otelin lobisinde fal baktırdı.

Her Cuma, Çırağan Palace Kempinski’de, İngilizce fal seansımız vardır. / Temmuz 2019

Arkadaşımla birbirimizin falına bakıp eğlendiğimiz bir gün, yan masadan bizi izleyen bir kadın elinde fincanıyla yanımıza gelerek, “Ah, sizi izlerken dayanamadım. Benimkine de bakar mısınız?” diye sordu. Ben, ilk şoku atlattıktan sonra, “Yok, biz eğlencesine…Öylesine yani…” diye kekelerken, arkadaşım durur mu? “Tabii, Göksu çok iyi bakar.” diye yapıştırdı cevabı. Ben itiraz etmeye yeltenirken; kadın, sandalyesini bizim masaya getirmişti bile. Kaçacak yerim kalmamıştı, yapılacak tek bir şey vardı; ölümüne sallamak. Böylece başladım. Kadına; bir süredir devletle bir işi olduğunu, bu süreçte yalnız olduğunu, işinin 3/4’ünün tamamlandığını, kısa bir süre sonra olumlu sonuçlanacağını, dileğine kavuşacağını, bütün bunlar olurken yaşlıca bir kadının da kendisine dua ettiğini söyledim. Kadının gözleri doldu, renkten renge girdi, sesi titreyerek anlatmaya başladı: Çocuk sahibi olmak için bir süredir devlet hastanesinde tedavi görüyormuş. Kocası, çocuk meselesini onun kadar önemsemediği için hastaneye giderken kadını yalnız bırakıyormuş. Süreç, olumlu yönde ilerlediği için tedavisi kısa bir süre sonra tamamlanacakmış. Kayınvalidesiyle arası çok iyiymiş; kayınvalide, ona hep dua ediyormuş.🤭

Bunları duyduktan sonra, kadın defalarca teşekkür ederek yanımızdan kalktı. Çok mutluydu; çünkü iki figüre bakıp, ona çocuğunun olacağını resmen müjdelemiştim. Belki hiç gerçekleşmeyecek bir hayali kurmasına neden olmuş, ona umut vermiştim. Arkadaşımın ağzı açık kalmıştı. Bense, çok korkmuştum. Bir insanı, istemeden bu denli etkilemek; hatta belki de yönlendirmek beni çok ürkütmüştü. Açıkçası o günden sonra, fincanlarla arama biraz mesafe koydum. Ciddiyete bindirmeden, yalnızca arkadaşlarımla eğlenmek maksadıyla bakmaya karar verdim. Böylesi çok daha güvenli ve keyifli geldi. Ha ama, siz bana bakmak istersiniz; “Gönder fincanın fotoğrafını.” dersiniz, hiç itiraz etmem. 🤗

Kartal Tibet çok haklı. İşin ucunda çiçeğe zarar vermek olmasa, en kestirme yol, papatya falı. Doğrudan sonuca gidiyor; gayet pragmatik.

Sahi, sapını da sayıyor muyduk? 🙁

4 Yorumlar
  • Nesibe Yazgan
    Yayınlama 19:32h, 07 Şubat Yanıtla

    Çok eğlenceli bir yazı benim de canım fal baktırmak istedi şu an🙃

    • Göksu
      Yayınlama 20:02h, 07 Şubat Yanıtla

      Teşekkür ederiiiim 🤗 Kendi kendimize bakalım; daha güvenli ve ucuz oluyor. 😁

    • Nesibe Yazgan
      Yayınlama 20:22h, 07 Şubat Yanıtla

      O zaman en yakın zamanda bu aktiviteyi yapmalı👍

Post A Comment