Ünlüler ve Ben -3-

Leydiiis end centılmını! 🧔🏻‍♂️

Çok sorulan, beklenen, yoğun talep alan (3 kişi), stoklarını yenilemekte zorlandığım yazı dizisinin üçüncü bölümüne hepiniz hoş geldiniz.

Bugünkü hikâye, ünlüsü ve mekânı itibariyle iyice absürt. Hazırsanız, başlıyorum.

Efendim, bilenler bilir; anne tarafım musevîdir. Ebeveynlerim arasındaki din farkı, benim için hep avantaj olmuştur. İki inanış arasında çokça ortak nokta olmasına karşın; farklı çevreleri, ritüelleri tanımaktan oldukça keyif almışımdır. Hatta, eğlenceli bulduğum zamanlar bile vardır. Özellikle, Sefaradlar (İspanyol kökenli musevîler) arasında konuşulan dil olan Judeo İspanyolca vardır ki; kimi zaman oldukça komik söyleyişler içerir.

Aslına bakarsanız, anne tarafının çok kalabalık bir sülale olduğunu söyleyemem. Bir çoğu yurtdışında yaşıyor zaten. Burada da eser miktarda akrabalarımız ve aile dostlarımız var. Hepsi de gerçekten şahane insanlar. (Okuyanlara öpücükler 💋)

Yaşlılarla (70+) aram hep iyi olmuştur. Genellikle beni çok severler, ben de onlarla sohbet etmeye bayılırım. Bunlardan biri de, hem aile dostumuz hem de uzak akrabamız olan rahmetli Tant Sara’ydı. (“Tant”, teyze anlamında kullanılır.) Kendisi beni çok sever, anneannemle her konuştuğunda mutlaka sorardı. Rastlaştığımızda sohbet eder, kimi zaman tatlı tatlı dedikodu yapardık. (Insert: Serdar Ortaç – Gıybet.mp3 here)

Gel zaman git zaman; üniversite, iş hayatı derken bu görüşmelerin arası ne yazık ki açıldı. Üstüne bir de Tant Sara’nın rahatsızlığı eklenince, uzun süre görüşemedik. Annem ve rahmetli anneannemle nispeten daha çok bir araya geldiler ve bu bir araya gelişlerde beni sormaktan hiç vazgeçmedi. Özlediğini ve görmek istediğini hep dile getirse de, bir türlü olmadı. O kadar ki, annem, “Kadıncağız rahatsız, çok uzatmadan bir gör istersen. Ne olacağı belli olmaz, sonra üzülürsün.” dedi. Haklıydı haklı olmasına da, ne zaman plan yapsak, bir engel çıkıyordu. Allah’ın işi işte, sonunda İstinye’de bir çay bahçesinin girişinde karşılaştık. Tant Sara artık yürüyemiyordu; tekerlekli iskemledeydi. Kızı, damadı ve yardımcısı sayesinde sokağa çıkabilmişti. Kimi zaman, insanları artık tanımamaya başladığını duymuştum. Bu nedenle, yanına çekinerek gittim. Başını kaldırıp, gözlerini yüzümde gezdirmesini bekledim. Nihayet, anlamlı bakmaya başladığında gülümsedi ve adımı söyledi. O kadar mutlu oldum ki, anlatamam. Çay içip sohbet ettik, ayrılırken elimi tuttu, bir daha görüşmek üzere vedalaştık. Ne yazık ki, o gün, birbirimizi son görüşümüz oldu. Kısa bir süre sonra, vefat haberini aldık.

Allah biliyor ya, cenazelere gitmekten mümkün olduğunca kaçarım. O günün ağırlığını üstümden hemen atamam; etkisi bir süre devam eder. Maalesef, bundan kaçamadım. Annemle birlikte, Ulus’taki musevî mezarlığına gittik. Töreni, ritüelleri uzun uzun anlatacak değilim. Yalnızca, anlamanız için biraz ortamı tarif edeceğim. Merak edenler araştırabilir ya da bana bir kahve ısmarlama koşuluyla, mesaj kutumu yeşillendirebilir 😏

Kıps! 😉

Musevî mezarlıklarının içinde, defin öncesi ve defin sonrası dua edilmesi amacıyla sinagog bulunur. Önce dua edilir, ardından defin işlemi yapılır, definden sonra bir dua daha okunur ve böylece tören, sona erer. Sinagog, tıklım tıklımdı. Güç belâ, annemin oturması için bir yer buldum. Tant Sara’nın yardımcısını, arkada bir yerlerde ayakta, duvara yaslanmış şekilde görünce, yanına gittim. Böylece töreni beklemeye başladık. Biz bekledikçe, gelenlerin ardı arkası da kesilmiyordu. Derken, siyah takım elbiseli bir adam içeri girdi. Ceketinin önünü ilikleyerek ailenin yanına gitti, ellerini sıktı. Oturacak bir yer aradı; olmadığını görünce kapının yanında ayakta beklemeye başladı. Çok şık, çok kibardı. İyi de bu adam, birine fena halde benziyordu yahu. Fakat benzettiğim kişinin burada olma ihtimali, benim bir gecede meşhur olma ihtimalimle eş değerdi. Benim gibi adamı inceleyen başka biri var mı diye bakındım; ancak herkes kendi havasındaydı.

Ben dikizlemeye, pardon, izlemeye devam ederken önümdeki birkaç kişi yana kaydı ve evet; adam artık tam anlamıyla görüş alanımdaydı. Ne kadar da benziyordu. “Bakayım bir daha, vallahi aynısı. E profilden de benziyor. Ay o! Resssmen o! Ne alaka ya?!” diye kendi içimde aksiyon yaşıyordum. Artık, ünlü birinin orada olduğundan emindim. Etrafıma baktım; ya gerçekten tanımadılar ya da tanıdılar ve onun orada olmasını garipsemediler. İkinci seçeneği daha vahim bulduğum için es geçmek istiyorum. Yeterince sıkı duruyorsanız, kendisini ifşa ediyorum, buyrun.

Vallahi o, yeminle o!

Allahaşkına ya, bu adamın orada, bütün tören boyunca olması normal mi sizce? Mesele ünlü olması değil; kendisinin yansıttığı imaj. Ben o güne kadar Davut Güloğlu’nun yalnızca Karadeniz ağzıyla şarkı söyleyen, biraz kaba saba, muhafazakâr biri olduğunu düşünüyordum. Adamcağız belki hiç böyle biri değildi. Gelgelelim, bu kadar janti biri olacağı da aklıma gelmemişti.

Allah affetsin, tören boyunca adamdan gözlerimi ayıramadım. Dua bitince, ailenin yanına tekrar gitti. Onlara içtenlikle bir şeyler söyledi. Nihayetinde, Tant Sara’nın torununun arkadaşı olduğunu anladım. “Başsağlığı da diledi, şimdi gidiyor.” diye düşündüm. Aa, bir baktım defin sonrası duaya da geldi, yetmedi, cenaze sahiplerinin ve oraya gelenlerin bir şeyler yemesi için kurulan sofrada da bulundu. Hepimiz gibi, elinde tabakla sıraya girdi. Sembolik bir şeyler aldı, kenarda bir yerde sessizce yemeğini yedi. Bir ara nasıl daldıysam, göz göze geldik. Rahatsız ettiğimi düşünüp, utandım. O da hafifçe gülümseyerek selam verdi. Yemek sırasında, çevreme göz gezdirdim; yok, bir Allah’ın kulu da dönüp de bakmadı adama. Artık halüsinasyon gördüğümü düşünmeye başlayacaktım ki, annem “Gördün mü?” diye yanıma geldi. Böylece, beni nörolog ve psikiyatrist masrafından kurtarmış oldu. Canım anam! 🥰

Cenaze töreni bitti, dağılmaya başladık. Davut Bey taziyelerini bir kez daha bildirip olay yerinden ayrıldı. Kasılmadan, ünlü tribine girmeden, “Tanıdılar mı beni?” diye etrafa göz gezdirmeden, son derece kibar ve saygılı bir biçimde katıldı. Diyeceksiniz ki, “Ya ne yapacaktı?” Elbette, bir taşkınlıktan bahsetmiyorum. Sözünü ettiğim şey; bulunduğu ortama, arkadaşının inancına duyduğu samimi saygı. Telefonuyla oynamadı, oflayıp puflamadı, gözünü devirmedi, sıkıldığını belli etmedi; ortama hemen adapte oldu, herhangi biri gibi davrandı. Bravo! 👏👏

Buraya kadar okuduysanız, aşırı tatlı birisiniz demektir. Çok teşekkür ediyorum 🤗

Bi’ saniye bi’ saniye! Yukarda şey dedim ben: “Fakat benzettiğim kişinin burada olma ihtimali, benim bir gecede meşhur olma ihtimalimle eş değerdi.” Ay! Meşhur mu olacağım ben şimdi? Meşhur olurken ne giyilir? Allahım, iki gecede de olur, çok da aceleye gelmesin.

Çarpılma garantili dua.
No Comments

Post A Comment