Acılar Sürekli Olamaz

Buruk bir merhaba…

Yazılarıma ara vereli bir yıl olmuş. “Yazacak şey bulamıyorum, yoğunum, motivasyonum yok.” gibi türlü bahanelerden arınıp, geri geldim.

Burası her ne kadar kamuya açık bir platform olsa da, aslında dijital bir günlük mahiyetinde. Bu nedenle bazı şeyleri not etmem gerekir. Başlamadan önce derin bir nefes alalım.

6 Şubat 2023 Pazartesi, saat 04:17’de merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7.8 büyüklüğünde, yaklaşık 80 saniyeden uzun süren bir deprem meydana geldi. Bundan yaklaşık 9 saat sonra; saat 13:24’te Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde de 7.6 büyüklüğünde ikinci bir deprem yaşandı. Bu depremler, 10 ilin tamamında etkili oldu. (Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Adıyaman, Malatya, Adana, Şanlıurfa, Diyarbakır, Osmaniye ve Kilis) Bu kadar kısa sürede gerçekleşen iki büyük afete yalnızca “deprem” demek, yaşadığımız felaketi karşılayacak gibi değil; zira 28 Şubat itibariyle hayatını kaybedenlerin sayısı 44.374 olarak açıklandı. Ne yazık ki, deprem bölgelerinde bulunanlar bu sayının 4 ya da 5’le çarpılması gerektiğini söylüyorlar. Fazla söze gerek yok; durumun vahametini aşağıdaki fotoğraflar anlatıyor:

Görüntüler korkunç, oradaki insanların hali içler acısı. Ailesini, evini, işini, yurdunu kaybedenler… Yaklaşık bir aydır, hepimiz her gün bunu seyrediyor, bunu konuşuyoruz. Kimimiz konuştukça rahatlıyor, kimimiz ağzını açtığı an gözleri doluyor. Ben ilk günlerde ikinci kesimdeydim. Herhangi bir şey gördüğümde ya da duyduğumda hemen dudaklarım titremeye başlıyordu. Bunda elbette ki, 17 Ağustos 1999, Gölcük depremini şiddetle yaşamamın da payı vardır. Ancak buradaki tablo çok çok daha vahim.

Duyduğumdan beri, hiç tanımadığım insanların, hiç gitmediğim toprakların yasını tutuyorum. Kapkaranlık, kasvetli bir gökyüzünün tonlarca ağırlığının altında kalmış gibi hissettim günlerce. Beş dakika bir şeyle ilgilensem, altıncı dakikası suçluluk duygusu… Kitap okumak mümkün değil, müzik dinlemeyi söylemiyorum bile, arkadaşlarımla bir araya geldiğimiz zaman tek konuştuğumuz şey deprem ve depremden birinci derecede etkilenen insanlar. Konuştukça ağırlaştık, yediğimiz yemek boğazımızda kaldı, uyku zaten haram. İşte tam bu noktada bana bir aydınlanma geldi arkadaşlar. Şu soruyla başladım: “Benim bu halim, kimin işine yarıyor?”

Siz de benim gibi bu felaketin bizzat içinde yer almıyorsanız, depremden ikinci derecede etkilenenler arasındasınız. Bu durum derin bir mutsuzluk halinde olmayı engellemese de, birinci derecede etkilenenlere el verecek gücü de beraberinde getirir. Kural basit: “Oksijen maskesini önce kendine tak.” Bunu yap ki, gerçekten yardıma ihtiyacı olanlara bir faydan dokunsun. Yasını tut; ama gerçek kayıplar yaşayanlara da sahip çık. Buradan hareketle ben de, bir yandan bağış vb. unsurlarla elimden geldiğince yardımcı olmaya başladım, bir yandan da dua, enerji, meditasyon gibi spiritüel alanlara yöneldim ki, bu beni beklemediğim ölçüde rahatlattı. Böylece hem işe yaradığımı hissettim hem de bu his, üstüme çöken ağırlığın bir nebze hafiflemesini sağladı.

Bu yazıyı yazma amacım yalnızca tarihe not düşmek değil; benim gibi kaygı bozukluğundan ötürü önünü göremeyen varsa, kendi yöntemimi paylaşarak bir pencere açmak. Depremzede hayvanları sahiplenerek, yardım kolileri göndererek, depremzedelere ev, kira ya da iş desteğinde bulunarak, bağış yaparak, dua ederek, çocuklara oyuncak göndererek, bölgeye gidip onlara sarılarak; yani harekete geçerek bir işe yararız. İçimizden gelmese de hızlıca toparlanmak hem bize hem de bize ihtiyacı olanlara iyi gelecektir.

Normalleşmek ya da hayata devam etmek, kötü ya da ayıp bir şey değildir. Hayata devam edelim; ama değişerek, gelişerek, hakkımızı arayarak, sorgulayarak, dayanışma içinde olarak, yerimizde saymayarak, birbirimize umut olarak… Çünkü, “Kör bir kuş bile ümitsiz yaşayamaz.”

İşte böyle sevgili blog ve bir tanecik okuyucuları… Yazımı sonlandırırken, hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarını kaybedenlere sabır ve dayanma gücü diliyorum. Bu kez dertleştik; ama olsun, gülüşürüz yine bir ara.

Miniş not: Yazma şevkimi kaybettiğimi düşünürken, aslında yazma eyleminin benim için başlı başına bir motivasyon kaynağı olduğunu unutmuşum. Bunu bana hatırlatan kişilere, tesadüflere ve işaretlere sonsuz teşekkürlerimle…

2 Yorumlar
  • Hülya Şerruf
    Yayınlama 21:08h, 28 Şubat Yanıtla

    ❤️ kendi gibi gönlü güzel kızım………sevgiyle kucaklıyorum

    • Göksu
      Yayınlama 21:18h, 28 Şubat Yanıtla

      Hocam ♥️ Çok teşekkür ederim, ben de size kocaman sarılıyorum 🥰

Post A Comment